4 Haziran 2021 Cuma

TECHNE ...

 


Gizem Renklidağ'a ait "FISPIS" tekniğiyle hazırladığı eserler, usta isimler ile Techne Sergisi'nde dijitalleşiyor. Sergi 28 Mayıs tarihinden itibaren Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi'nde sanatseverlerle buluşacak...

26 Mayıs 2021 Çarşamba

39. İZMİR ULUSLARARASI TİYATRO GÜNLERİ

 


İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği 39'uncu uluslararası tiyatro günleri başladı. "Her şartta tiyatro" mesajıyla sanatseverlere seslenen dijital tiyatro festivali kapsamındaki 67 oyun 25 Mayıs - 25 Haziran tarihleri arasında İzmirTube üzerinden yayınlanacak. İyi seyirler ...

6 Mayıs 2021 Perşembe

NEDEN İPAD PRO KULLANIYORUM ? (DÖRT YILLIK DÜŞÜNCELERİM) ...

 

Merhaba. Güzel sanatlar alanında okuyor ya da çalışıyorsanız, kısacası bir tasarımcıysanız günümüz şartlarında mutlaka bir çizim tabletine ihtiyaç duyuyorsunuz. Biraz araştırmaya başladığınızda o kadar çok marka ve model seçeneği var ki kafanızın karışmaması mümkün değil. İlk başta önceliklerinizi ve beklentilerinizi netleştirmeniz gerekiyor. İlk seçeneğiniz bilgisayara bağımlı olduğunuz çizim tabletleri. Bu tabletler kendi ekranına çizebildiğiniz “pen display” veya kalemi bilgisayarınızın ekranından takip etmek zorunda olduğunuz “pen tablet” modeller olarak ikiye ayrılıyor. Diğer seçenek ise bilgisayardan bağımsız, çizim özellikleri ve kalem performansı iyi olan bildiğiniz tabletler veya bazı markaların pc/çizim tableti karışımı hibrit ürünleri. İlk seçenek genelde zaten güçlü bir bilgisayar sahibi olan ve masaüstü programları kullanmak isteyen kullanıcılar için daha doğru olacaktır. Bunu yanında bu tarz çizim ekranlarında daha büyük boyut seçenekleri mevcut oluyor. Diğer seçenek ise benim tercih ettiğim, daha mobil ve pratik bir cihaz arayanlara daha uygun olan tabletler. Burada neden bir tablet ve neden “ios” işletim sistemi kullanan bir cihaz tercih ettiğimin nedenlerini aktarmaya çalışacağım.

Bir ipad pro tercih etmemin daha doğrusu bu klasmanda bir elektronik cihaz tercih etmemin temelini oluşturan, evde boş vakit geçirmek için telefondan daha büyük bir ekranı olan bir oyuncak alma isteği değildi. İlk başta mesleki bir ihtiyaç, bununla birlikte her işimi halledebileceğim ve yanımda olabilecek bir cihaz arayışıydı. Tercihlerimi belirlerken ilk seçenek kolay taşınabilir ve pratik bir ürün olmasıydı. Genelde yapacağım işler vektörel çizim ve illüstrasyon ağırlıklı olacağı için masaüstü klasmanında bir program kullanmama ihtiyaç yok diye düşündüm. Dolayısıyla ilk seçenekte ki tüm çizim tabletleri elenmiş oldu. Evde klasik pc işlerimi yapabileceğim windows tabanlı bir notebook bilgisayarım vardı. Bir sürü kablo derdi ve her çizim yapacağım zaman her iki makinayı da açmak ve beklemek istemediğim için bu seçimi yaptım.

Daha sonra taşınabilir çizim bilgisayarı mı yoksa bir tablet mi sorusunu yanıtlamak kaldı. Taşınabilir çizim bilgisayarları genelde laptoplarda kullanılan işlemcilere benzer işlemciler ile gelen Windows işletim sistemli veya bir cep telefonu işlemcisi ile gelen andriod işletim sistemli ürünler oluyordu. Ancak neredeyse birkaç marka ve modelle sınırlı bu çizim pc/tablet karışımı cihazlar çok hantal ve ağırdılar. Bu da yetmezmiş gibi bataryaları uzun dayanmıyordu ve pahalıydılar. Ben bu seçimi yapmaya çalışırken mimar olan bir arkadaşımın ofisinde sunum veya pratik anlamda tasarımlarını oluşturmak için kullandığı ipad pro’su ile tanıştım. 2017 senesinden bahsediyorum bu arada. Apple ipad modellerinin pro versiyonunu bir süre önce piyasaya sürmüş, ikinci neslin gelmesi bekleniyor. Bildiğiniz tablet ama çok iyi bir kalemle birlikte profesyonel işler yapmanızı sağlayacak bir iş-istasyonuna dönüşüveriyor. Hafif olduğu için her yere taşınabiliyor ve direk olarak ekranına çizim yapılabiliyor. İşte bu güzel bir şey dedim ve seçenekleri daraltıp sadece tablet bakmaya başladım.

Geriye son bir şey kalmıştı : hangi sistem tercih edilmeliydi ? tekrar yazmak isterim bu seçim 2017 senesinde yapılmıştı. Tam 4 yıldır, ikinci nesil 12,9” bir ipad pro kullanıyorum ve tercih sebeplerimin hala geçerli olduğunu düşünüyorum. Uzatmadan kısa bir şekilde anlatayım…

1 - Daha önce ibook/macbook ve retina modellerden önce macbook pro kullanan biri olarak Apple ürünlerine aşinayım diyebilirim. Bir süredir Windows tabanlı notebook bilgisayar kullansam da apple ürünlerine her zaman bir sempatim olmuştur. Ama bu tablet şeçimini  yaparken paramın karşılığını en iyi verecek ürünü tercih ettim diyebilirim. İpad almamın en büyük nedenlerinden biri gerçekten çok iyi olan kalemiydi. O zaman için adroid tabletler hatta wacom tarzı profesyonel çizim tabletleriyle karşılaştırmaları izledim. Gidebildiğim zaman apple store’da kendim test etmeye çalıştım. Basınç hassasiyeti, kalemin kullanım rahatlığı, hissiyatı, kalitesi, belirli açılarda çizgi kalınlığı algılaması vb. özellikleriyle gönlümü fethetmişti. Rakibi markaların ürünlerine nazaran çizgi gecikmesi de neredeyse yoktu. En önemlisi de basit bit not alma programında bile kurşun kalem etkisi o kadar iyiydi ki başka bir kalem kullanmak istememiştim.

2 - Bir diğer neden ise ekran büyüklüğü ve kalitesiydi. Ben ilk çıktığı zamanlarda 2. Nesil 12.9” ekranlı modelini almıştım. O zaman için bu kadar büyük ve kaliteli ekranı olan bir tablet yoktu diye hatırlıyorum. Samsung markasının klavyeli, intel atom işlemcili tablet/pc modelleri piyasaya çıkmıştı. Ancak ne kalem ne de ekran özellikleri olarak istediğimi veremiyordu. İpad pro’nun ekranı hem bir tablete göre devasa bir büyüklüğe sahipti hem de çözünürlük ve ekran tazeleme hızı yönünden tüm diğer alternatifleri zaten geride bırakıyordu.

3 – En önemlisi : işletim sistemi. Bence satın aldığınız ürün, özellikle mesleki anlamda eliniz ayağınız olacaksa mümkün olan en sorunsuz ve uzun süre kullanabileceğiniz sistemi veya elektronik ürünü tercih etmek gerekiyor. Yapacağınız işleri ve kullanmak zorunda olduğunuz programları iyi belirlemek yapacağınız harcamanın daha mantıklı olması yönünde en önemli adımlardan birisi.

Belki hatırlayanlar vardır, android tabletler ve hatta ipadler ilk çıktığında daha büyük ekranlı bir cep telefonundan farkları yoktu. Yavaş yavaş fotoğraf düzenleyebileceğimiz, Word benzeri metinler veya powerpoint tarzı sunumlar oluşturabileceğimiz ve güzel çizimler yapabileceğiniz bir sürü programa ulaşmaya başlamıştık. Ama ne kadar gelişse de masaüstü deneyiminden oldukça uzak ve amatörce araçlardı. Ancak apple tablet dünyasını değiştirecek adımı atınca işler değişti. Daha önce MacOs işletim sisteminde kullandığımız profesyonel klasmanda olan GarageBand, İmovie, Keynote, Pages gibi uygulamaları ios işletim sistemine entegre etti. Müzikten video düzenlemeye sunum hazırlamadan web sitesi içeriği yönetimine kadar birçok masaüstü programını neredeyse aynı kalitede bir tablet ile kullanabiliyorduk. Bu ve yeni eklenen birçok profesyonel düzeyde olan uygulamaların 2017 yılında artık masaüstü versiyonları ile arasında hiçbir eksiği kalmamıştı. 2021 yılında artık içerik üreticileri 4k videolarını, büyük boyutlu fotoğraf işlerini, çizim ve illüstrasyonlarını ve hatta mimari veya 3d tasarımlarını bir tablet ile gerçekleştirebiliyorlar. Ve bu ürün de genelde ipad pro oluyor. Özellikle apple pencil ve yetenekleri çıtayı iyice yukarı taşımıştı zaten. Kısacası….

Burada ios işletim sistemini tercih etmemin ilk nedeni stabil ve sorunsuz olmasıydı. Bunun yanında kalite ve işleyiş bakımından masaüstü deneyimine en yakın olan ios işletim sistemiydi. İşletim sistemiyle birlikte gelen programların kalitesi zaten yeterliydi ama bir sürü de kaliteli seçenek vardı. Ayrıca Sketchbook, Procreate, Medibang paint, Affinity draw, zen vb. birsürü pro klasmanda çizim programı kullanabiliyordum. Sketchbook ve Procreate bunlardan en çok kullandıklarım oldu. Dört yıldır Photoshop veya İllustrator gibi masaüstü hiç bir programa ihtiyaç duymadım. Bunların yanında yukarıda yazdığım gibi ios'un kendi programları diğer herşeye yetiyordu. Hala çizim dışında yaptığım işlerim için ios uygulamalarından başka bir uygulamaya ihtiyaç duymuyorum diyebilirim. 

Bunun karşılığında Android tarafında ise beni tatmin edecek bir sistem yoktu. Ayrıca kullanabileceğim programların çeşitliliği ve optimizasyon kalitesi bu kadar iyi değildi. Sonuç olarak bir ipad pro tercih ettim ve birkere bile pişman olmadım. Dört yıldır büyük bir keyifle kullanıyorum.

Tabiki burada yazdıklarım benim kişisel gerekçelerim ve tercihlerimdir. Şu ürün kötü ama bu ürün güzel demek değildir. Herhangi bir marka sempatikliği veya para vermediğim markayı veya ürünü kötülemek niyeti ile yazılmamıştır. Herkesin tercihi ve ihtiyaç duyduğu/aradığı özellikler farklıdır.

Son birkaç yıl içindeki gelişmelerine baktığımız zaman artık daha fazla alternatifin olduğunu söyleyebiliriz. İpad pro'nun 4. Nesli zaten çok iyiydi şimdi 2021 modellerin gelmesini bekliyoruz. Diğer taraftan artık Android işletim sistemi için optimize edilmiş çok kaliteli ve pro düzeyde çizim, illüstrasyon, 3d modelleme vb gibi birçok uygulama mevcut. Bunun yanında android tablet üreten markalardan da ipad pro’ya çok ciddi alternatif olacak ürünler geliyor. Samsung markasının s6 serisi tabletleriyle başlayan daha sonra huawei matepad pro’su ile devam eden ve diğer birkaç markanın da katıldığı ürünler piyasaya çıkmaya başladı. Şu anda samsung tab s7+ modeli android tabletler arasında en iyi güç ve çizim özelliklerine sahip modellerden bir tanesi. Bunun yanında uygun fiyatlı ürünler üreten firmalardan da kalemli ve çizime yönelik modeller gelmeye başladı. Bunlardan bir tanesi tcl firmasının bir ürünü. Şimdi düşündüğümüzde her marka model tabletle çizim yapabiliyoruz aslında. Burada verdiğim örnekler, markaların kendi üretimi olan ve çizim/illüstrasyon için geliştirilmiş ve optimize edilmiş kendi ürün gamındaki kalem modelleriyle satılan ürünler. Gün geçtikçe bu alanda daha fazla alternatifin olması tabi ki biz kullanıcılar için daha iyi olacaktır …

Sağlıklı ve mutluluk dolu günler ...

 

 

18 Nisan 2020 Cumartesi

AYNASIZ SEÇİMİM ... (Fuji s Oly...)


Herkese merhaba, İş yoğunluğundan ve sağlık problemlerinden dolayı uzun zamandır blogumu ihmal etmiştim. Bir yerden başlamak gerek diye düşündüm ve uzun zamandır tutkum olan fotoğrafçılıkla ilgili aynasız sistemde Fujifilm ve Olympus arasında yaşadığım marka kararsızlığıyla ilgili birkaç cümle yazmak istedim.

Aynasız kullanmaya pana gx1 ile başladım, tabi yıllarca kocaman dslr makineler kullanmış biri olarak elime çok ufak geldi ve bir türlü kullanamadım. Daha sonra m43 sistemini sevdiğim için olympus em1 aldım. Bir süre sahne, makyaj, gezi ve sokak fotoğrafçılığında kullandıktan sonra em1 makinamdan vazgeçtim. Bana göre bazı eksikleri vardı. İso başarımı ve renk skalası bunlardan en önce aklıma gelenler. ( daha sonra çıkan modeller, özellikle em1 mk2 veya em5 mk2 belki her alanda daha iyidir bilemem tabi... ) Daha sonra çok merak ettiğim ve tarzına bayıldığım için fuji xpro1 aldım. Renklerine ve iso basarımına hayran kaldım. Hani leica’ya paramız yetmiyor bari bunu alalım olmadı değil :) ama ne olursa olsun çok güzel makine. Kullanması da çok keyifli ve kolay geldi. Simülasyonları bir harikaydı vs...  Ama 35mm f1.4 lens ile kullandığım için yavaşlıkta zirveydi resmen. Bu sebepten dolayı tekrar olympusa dönmeyi düşünmeye başladım. Ama fiyatları görünce çok ta mümkün görünmedi. Gerçi herşeyin fiyatı artmıştı ama oly’nin fiyatları baya bir artmıştı. Herşey imkansız gibi görünmeye başlamıştı. Elimdeki makineden de olmuştum. Fujifilm’in fiyatları nispeten daha iyi göründüğü için aynı sistemden devam mı etsem diye düşünmeye başladım...
En son izmir fuji de tesadüfen xt2 yi denedim ve hemen aldım. Tabi ilk başta x-pro 1 ve şu an kullandığım xt2 özelinde neden fuji kullandığımı birkac teknik sebep ile anlatmaya çalışıp, duygusal olan asıl nedenini en son yazacağım.

1- fujifilmin iso performansını daha çok beğendim. Oly de çok güzel ama fujinin yüksek isosu ve renk skalası gerçekten harika. Yüksek iso başarısından kastım şu: öyle 5yüz bin iso’da bile gren vermesin değil. Aksine gren olsun ama renk dağılmasın, çamur olmasın ve renk tonları güzelliğinden birşey kaybetmesin. Fuji xt2 de özellikle bunu çok sevdim. Yüksek iso’da gren yok değil var ve çok iyi görünüyor. Bir insan gren sever mi demeyin, filmli makine kullanırken yüksek asa’lı film almak için daha fazla öderdik kardeşim!!!

2- Kişisel bir görüştür belki ama kullanması daha keyifli ve hızlı geldi. Tüm ayarlar elinizin altında menüyle uğraşmıyorsunuz. Bolca özellik atanacak tuş var. Operayson hızı, açılış-kapanış ve tepki süreleri harika. En sevdiğim yanı tamamen elektronik bir alet kullanıyor hissi vermiyor. Klasik tarzıyla çok güzel. Yani bence çok güzel.

3- özellikle prime lenslerin kalitesi çoook iyi. Önceden paramı biriktirip f2.8 zoom lens almaya çalışırdım. Oly em1 de 12-40mm kullanıyordum. Birkaç arkadaşımdan prime lens tecrübem olmuştu. Ama fujinin lenleri bir başka geliyor. Hem mekanik hem de optik anlamda çok iyi olduklarını düşünüyorum. Kalitesine göre fiyatlarını da beğeniyorum.

4- Sadece fujifilm 3 yıl garanti veriyor. (bildiğim kadarıyla. Yanlışım varsa düzeltin lütfen)

5 - Film simülasyonları !! ah across... arayıp dururdum bunu eski filmli makinemde. Bu madde için uzun uzun yazacak birşey yok bence. Bunlar bir harika dostum...

Ben çoğu zaman jpeg çekmişimdir. Bana sıkıcı gelir uğraşmak. O fotoğrafı iyi yapan sen değilde bilgisayarda uğraştığın program sanki !  En çok ta bu yönden rahat ettim. Raw aklıma bile gelmiyor artık ....

Fujiden devam etmemin asıl (duygusal) nedenini ise şöyle anlatabilirim : xt2 yi denemek için aldım, bir süre sonra gözümün önünde birşeyler belirmeye başladı. Başımmı dönüyor ne oluyor derken, gençliğimde dayımın canon ae1 makinasını almak için yalvarıp sokaklara çıktığım günler geldi aklıma. Acaip bir his. Sanki filmli bir makine kullanıyorum ! Tamamen duygusal sebeplerden ötürü satın alıp kullanmaya başladım diyebilirim. Şimdi 6 aylık olan oğlumun fotoğraflarını çekiyorum xt2 ile.

Son olarak söylemek istediklerim şunlar olur sanırım : Her sistemin hem artıları hem de eksileri var. Beklentiye ve gerçekten kullanacağınız özelliklere para vermek gerekiyor diye düşünüyorum. Yoksa sadece " benim makinam bunu da yapıyor " demekten başka işe yaramıyor o özellikler. Tercihler ne olursa olsun elimizdeki makinaları haşat edinceye kadar doya doya kullanmak nasip olsun diyorum ;)

4 Mayıs 2016 Çarşamba

Prag Quadrenal 2015

   Geçtiğimiz yıl (2015) Haziran ayında katıldığım Prag Quadrenal ile ilgili birşey yazamamıştım. Öncelikle daha önce ilk defa yaşadığım tecrübeden daha güzeldi diyebilirim. Bir önceki organizasyonda sergilenen işler tek bir mekan içindeydi. Bu yıl (2015) yapılan organizasyonda, tasarımcıların ve katılımcıların eserleri şehrin birçok yerinde tarihi mekanlarda sergilenmiş. Hem şehri gezip hem de profesyonel ve amatör birçok tasarımcının yapıtlarını görme şansı elde ettim. Özellikle Opera binası beni benden aldı diyebilirim. Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları Bölümü, Sahne Tasarımı Ana sanat Dalı olarak Okulumuzu ve Ülkemizi en iyi şekilde temsil ettiğimize inanıyorum. Devamının gelmesini diliyor ve tüm hocalarıma teşekkür ediyorum... 

Fotoğraf arşivimden seçmeler ...
   














12 Ağustos 2014 Salı

JEFF ABBOTT - PANİK

Bütün hayatınızın bir yalandan ibaret olduğunu öğrenseniz ne yapardınız?

Jeff ABBOTT "Panik" romanında okuyucuya bu basit ama karmaşık soruyu soruyor. Romanın ilk satırlarından itibaren belgeselci Evan Cacher karakterinin iç dünyasındaki çelişkilerden aile sırlarına ve tüm dünyaya yayılan bir komplolar ağına tanık oluyoruz. Kurgu öyle güzel yapılmış ki kitabı okurken herhangi bir tahmine yer bırakmıyor. Her an geçmişten gelen bir gerçeğin karakterlerin bugününü etkilediğini görüyorsunuz. Sürükleyici ve her sayfasında okuyucuyu şaşırtıyor. Aksiyon, aşk, trajedi, entrika ve daha fazlası. Şimdiye kadar okuduğum en iyi aksiyon romanlarından. Kesinlikle tavsiye ederim...

20 Eylül 2013 Cuma

KAİKEN - Jean Christophe Grange




   Jean Christophe Grange'ın, daha önce okuduğum "Koloni" adlı kitabıyla ilgili düşüncelerimi paylaşmıştım. Bir Kitap dükkanında dolaşırken gözüme "Kaiken" adlı bir kitap takıldı. yazarının ismini görünce hemen aldım ve okumaya başladım. Kitabı bitirdim ve hemen buraya koştum. Grange yine okuyucusunu kendine hayran bırakan bir kitap yazmış. Japon kültürünün izlerini taşıyan Kaiken'de, inanılmaz cinayetleri çözmeye çalışan bir polis ve ailesinin tanıklık ettiği olaylar zinciri anlatılıyor. Japon kültürüne hayran olan fransız bir polis (Passan), Fransa'da işlenen akıl almaz ve vahşi cinayetleri çözmeye çalışırken; eşi, çocukları ve hayatıyla ilgili birçok kördüğümü de çözmeye çalışacaktır. Hikayeyi anlatıp bir özet olarak geçmek istemiyorum. Bu kitapta beni etkileyen çok şey var. Hikayenin işlenişi, kurgunun muazzamlığı, karakterlerin derinliği... ve kitabın sonlarına doğru, tam da hikaye bitiyor derken sizi bir girdap gibi içine çeken son satırlar....
 
   Koloni'den çok daha iyi, kurgusu ve anlatımıyla sonu kolay kolay tahmin edilemeyen ( Koloni'de, kitabın sonuna yaklaştıkça hikayeyi çözmüş oluyorsunuz ) bir eser olmuş. Grange'ın kitaplarıyla ilgili düşüncelerim hiç değişmedi. Şiddetle tavsiye ediyorum. Alın, okuyun ve hayran olun....

19 Şubat 2013 Salı

EKÜMENOPOLİS - UCU OLMAYAN ŞEHİR

Geçen haftalarda İzmir Tepekule Sergi ve Kongre Merkezi'nde (6 Şubat Çarşamba) "Karşı Bisiklet"in ilk film etkinliği olan Ekümenopolis - Ucu Olmayan Şehir'in gösterimine katılma fırsatı buldum. İstanbul'u konu alan belgesel film, şehirleşmenin ve giderek daha çok beton kullanmanın getirdikleri ve "kentsel dönüşüm" adı altında şehrin ne denli bilinçsiz bir biçimde tüketildiğini çok iyi bir kurguyla aktarmış. Üzerine yazılıp çizilmesi, konuşulması gereken iyi bir yapıt olmuş. Film hakkında herhangi bir yorum yapmak istemiyorum, tek söyleyebileceğim mutlaka izlenmesi gerektiği ...


10 Kasım 2012 Cumartesi

10 KASIM 2012

  
"BENİM NÂCİZ VÜCÛDUM ELBET BİR GÜN TOPRAK OLACAKTIR;
FAKAT, TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR"
 
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

13 Temmuz 2012 Cuma

HAYALİ


Ülkemizin yaşça en büyük, tecrübe bakımından en usta Karagöz oynatıcısı Hayali Tacettin Diker ile tanışmak benim için çok büyük bir onur ve gurur oldu. Gerçekten çok kibar, tam bir beyefendi büyük usta. Yüksek Lisans Tez çalışmamı Hayali Tacettin Diker'in yaşamı ve sanatı üzerine hazırlıyorum. Onunla İstanbul'a tanışmaya ve ropörtaj yapmaya gittiğimde beni sıcak bir şekilde karşıladı. Kişisel arşivinden sonuna kadar yararlanmamı sağladı. Akademik bir çalışmada isminin geçmesine de çok sevindi. Daha doğrusu şahsından çok bu konu hakkında ciddi bir araştırma yapıldığı için mutlu oldu zira uzun zamandır Karagöz'e eskiden olduğu kadar önem verilmediği Hayaliler arasında ortak bir düşünceydi. Umudum Ülkemizin en önemli sanat dallarından biri olan gölge oyunumuz Karagöz'ün değerinin artması ve üzerine daha fazla araştırma yapılması. Büyük usta Tacettin Diker'e yardım ve öğütlerinden dolayı binlerce kez teşekkür eder tüm kalbimle saygılarımı sunarım...